Tags

İş arama ve mülakat maceralarımı yazsam, Londra’dan İstanbul’a yol olur herhalde. Bu konuda yalnız olmadığımın da farkındayım. Özellikle de benim gibi asi ve muhalefet bir kişiyseniz şimdiden tahmin edebiliyorum başınıza gelenleri.

İstanbul’da, yine benim gibi, Anadolu’da bir üniversiteden, herhangi bir bölümden mezun olmuş biri için ortam tam bir kurtlar sofrasıdır. CV’nizde Boğaziçi, İtü göremeyen “ik”cıların yüzü düşer, bir şekilde görüşmeye çağrıldıysanız bile “biz sizi ararızdan” sonra bir daha sizi aramazlar. En azından yaptığı işte iddialı biri olarak benim tecrübelerim bu yöndedir.En acı tarafı da, sizden çok daha kötü İngilizce konuşan, tabiri caizse İngilizce’yi yara yara konuşarak sizinle mülakat yapan ik’cılarla muhatap olmak zorunda kalırsınız. Size üst perdeden bakmaya çalışırlar..

Ama maalesef kafayı biraz sınır ötesinden çıkarınca işlerin her yerde aynı yürümediğini gördüm, özellikle Londra’da.Bir kere ne yaparsanız yapın Londra Şampiyonlar Ligi. Yani, eğer çöp de topluyorsanız eğer o işi layığı ile yapmıyorsanız hiçbir şansınız yok. Kısacası, sırf patronun çeşitli kuşaklardan akrabası olduğunuz, okuma yazma bildiğiniz ve çok iyi de dedikodu yapabildiğiniz için bir yerlere gelebilmeniz çok zor. CV’nizdeki o içi boş titleların da bir anlamı yok. İşi gerçekten bildiğinizi, bildiğinizi de teknik anlamda ispatlamanız lazım. Yani evet exceli biliyorum demeniz yetmiyor. Biliyorsanız makro mu, düşeyara mı, pivot mu neyi ne kadar kullanabildiğinizi göstermeniz gerekiyor.

Tamam, teknik anlamda ispatladınız kendinizi diyelim, işin bir de sosyal tarafı var. Birçok iş veren sosyal ekibe uygun olup olmadığınızı da göz önünde bulunduruyor. Mülakat yapıp, kişiyi işe almayan arkadaşıma neden diye sorduğumda “ekibe uyum sağlayamayacağını düşündüm” cevabını almışlığım var. O nedenle, teknik becerilerin yanında sosyal becerilerin de önemli olduğunu söyleyebilirim.

İstanbul’da bir iş görüşmesinde neden İspanyolca bildiğim eleştirilirken, Londra’da hiç kullanmayacak bile olsam her konuştuğum bir dilin avantaj olduğunun farkındayım. Özellikle İngiltere – Türkiye arasındaki ticaret hacmini düşündüğümüzde Türkçe konuştuğum için gözleri parlayan müdürün olduğunu bilmek çok güzel bir his. O nedenle İstanbul’da kendinizi değersiz hissettiren ik’cılardan sonra Londra’daki ik’cılarla çalışmak benim için bambaşka bir tecrübe oldu. Bir tarafta “biz sizi ararız” deyip, güncellemeyi geçtim asla aramayan ik’cılar, diğer tarafta, işin ilk günü iyi şanslar dilemek için arayan, işe yerleştikten sonra mutlu muyum değil miyim diye kahve içmeye davet eden ik’cılar.

Kimseyi övme ya da yerme amacı gütmüyorum ama maalesef yaşanan tecrübeler bu şekilde ve insanı bir şekilde açıklama ihtiyacı hissettiriyor ve sorguluyorsun: biz neden böyleyiz?

Kısacası, çıta çok yüksek, kafa çok farklı bir kafa ve hayat Londra’da tüm zorluklarına rağmen çok güzel.

Not:Aşağıdaki mesaj, vizemin bitmesine 2 hafta kala bulduğum işi haber eden sevgili ik’cımın mesajı. O kadar heyecanlanmış ki, Türkiye’de tatilde olduğum için whatsapp’tan mesaj atmış.